30 Temmuz 2010 Cuma

bones sinking like stones


uykuyla uyanıklık arasında müziğin sesini duyup da rüyalarına girmesi gibi,kalkıp kapatamazsın,ama ne çaldığını da duyamazsın.
ne uyanıksındır ne de tam olarak uyuyorsundur.

***işte benim bütün hayatım...





29 Temmuz 2010 Perşembe

If that a sinner's sigh

hayat umurlarında olmak istediğiniz kişilerin umrunda olmaktır.
sevmesini istediğiniz kişiler tarafından sevilmektir.
hayran kaldığınız kişilerin yanında olabilmektir.
aslında ne kadar mükemmel,ne kadar güzel,ne kadar zeki,ne kadar yetenekli,ne kadar sevilesi birisi olduğunuzu onlara gösterebilmektir.
farkedilebilmek,görülmektir.
bağlanmak ve ölümüne bir sadakat sergilemektir.
ihtiyaç duyulmayı beklemektir.


yemenizin,içmenizin,işe gitmenizin,yeni elbiseler almanızın,saçınızı kestirmenizin,traş olmanızın,faturaları ödemenizin,nefes almanızın,sabahlara uyanmanızın nedeni bu, geceleri uykuya dalarken yarınlar için umut ettiğiniz şey budur.

ve gerisi sadece hikayedir...

25 Temmuz 2010 Pazar

çiçekler açar ve solar,bir taş bunun farkında bile olmaz...


okulumu bitirmekle,yeni bir iş bulmakla, yeni çevre,yeni arkadaşlar,yeniden aşık olmakla herşeyin istediğim gibi olacağını düşünmüştüm. yeni başlangıçlar sıkıldığım yaşamdan uzakta yeni bir hayat. fakat en önemli şeyi unuttuğumun tekrar, tekrar farkına varıyorum. herşeyi değiştirebilirdim hayatımda,ama kendimi değiştiremediğim sürece herşey eskisi gibi oluyor. yeniler eskiyor. hüzün ve keder gene gelip yerleşiyor. anılardan bir hayat, güzel zamanların hayaletlerinin hatırlanması,en boktan durumlar , ayrılıkların- kaybetmenin verdiği siniklik duygusu ve daha pek çok geçmiş zaman halleri. ardımda koyamadıkdan sonra neye yarar ki bütün bunlar.gün geçirmek için geçici küçük zevkler,kendi kendini telkin, kandırma.haftasonu inzivasından,1 haftalık kıytırık paket tatillerden başka bir şey için var olmalı insan. hayatımda zamanında bana değer vermiş insanlara öfke duymak yada yaptıklarımla böbürlenmek bunlar doğru şeyler değil.çamura saplanmış bok böceği gibi çırpınıp durdukça daha da batıyorum.. neyse ne,demem şu ki ne zamanki aynaya baktığımda hem kalbimle hemde zihnimle rahat ederim, o gün gerçekten mutlu olurum heralde. tek istediğim birilerinin beni kurtarmasıydı. şimdi çok ama çok klişe belki,kendimi kurtarabilcek tek kişinin gene sadece ben olduğunu görüyorum...

*adiós, muchachos...

24 Temmuz 2010 Cumartesi

pathetic


ne konuşuyon olum sen kendi kendine. manyakmısın nesin?!!
git bi elini yüzünü yıka hadi bakim...

*aqyim dişim kırıldı yaa

Send Me A Postcard Darling


malafante gibi yazmış durmuşum eski yazılarda. ne bayık be içim kıyıldı. neyse..
şuana kadar çıktığım kızların 2 si hariç diğerlerinin hepsini netten buldum. çoğusuyla buluştuğumun ilk gecesinden seviştim.ve evet hepsine de aslında olmadığım biri gibi gözüktüm.yalanlar ağzımdan dökülmeye başladığı zaman,ben bile bazen onların doğru olduğuna inanıyorum. son zmanlar düşünüyorum da hayatımda birinin olması yada olmaması artık o kadar da önemli değilmiş gibi. birinin yada bir şeyin beni mutlu edebileceğinden şüpheliyim. dışarı çıkmak konserlere gitmek içmek sıçmak sevişmek yeni kız arkadaşlar yapmak sevmek ,sevilmek... herşey boş herşey anlamsız. yakında 29 yaşıma girecek birisi olarak söyleceğim şu ki ne istediğime dair en ufak bir fikrim yok. o yüzden burdan herkese sırayla seslenmek istiyorum...
şafak;düğüne gitmişsin feysde fotolarını gördüm. abiye elbise gayet başarılı olmuş, kilo vermişin kızıl saçda yakışmış on numara hatun
olmuşun. niye ayrıldım senden bilmiyorum, salaklığıma ver....
rana; saçlarını ilk sarıya boyattığın andan itibaren beğenmemiştim. siyah saç sana daha çok yakışıyo,ama sen beğeniyosan sorun yok.yalnız şu kedileri at bitle pireyle uğraşma. suyisayd görllerin canlı versiyonu olarak her zman gönlümde 1 numarasın.
özge; bi yerlerde görürsem seni ibiş gibi kalırım heralde.nerde bir kızıl saçlı hatun görsem sen sanıyorum.küçük beyaz suratını özlüyorum bazen. şişko sevgilinden ayrılırsan beklerim.
selin; sana diycek bişler bulamıyorum,hosteslerin en güzeli. biraz daha büyü ozman evlenme teklifimi yineliycem.
aslı;türbanlı ve seksi sıfatına yakışan biri varsa o da sensin.
fatoş;şişlideki evindemisin hala? nabıyon öldünmü kaldınmı bilmiyorum, lüle lüle saçlarından ince esmer tenli belinden öpüyorum.
berna;nazından usandım dengesizliğinden. iyiki de olmamış.
duygu; çocuk gibi konuşmandan nefret ediyordum. dizilerinlede kafayı bozmuşsun.aczık da oburluğu bırak. ilk sinemaya gittiğimizde mısırı yerken beni de yiyecen diye korktum. bide insanlar konuşurken "de ayrı" diye düzeltmekden vazgeç.
aybike;semirmiş sumocu gibin olmuşun. uğruna fatoşu bırakmıştım insan bi kere verir.
yasemin;bu kadar aptal ve bu kadar çirkin olmana rağmen nasıl kendini mükemmel görüyorsun aklım almıyor. bu arada fenerbahçeli olman bile yeterince ayrılmaya sebepti benim için.
moli;seni kırdığım için özür dilerim. ama bazen gerzek gerzek konuşman beni deli ediyordu. neşe;gelicem bigün izmire söz. hadi ben gelemiyorum bari sen atla gel.
özlem;sevgililler gününde seviştiğim biricik hatuna. yatağın sen kokuyor demiştin. şimdi senin yatağın başkası kokuyordur...
sezen;yarın görüşürüz tabi sabah ayılabilirsen..

*uykum geldi. aklıma gelmeyen, diğer tüm sevdiğim ve sevenlerime,terkettiğim ve terkedenlere en içten dileklerimle...
**sık sık yazın...

21 Temmuz 2010 Çarşamba

karanlıkda bilmeceler


dün gece çok garip bir rüya gördüm. her zamanki gibi sabah çalan telefonumun alarmıyla uyanıyorum. ev sessiz, annem yok. diş macununu traş köpüğü niyetine suratıma sürüp traş oluyor, traş köpüğüylede dişlerimi fırçalıyorum. beyaz gömleğimi ve siyah kravatımı,altıma şortumu takıyorum. asansöre binip inmem gerekirken yukarı çıkıyorum. dış kapıyı kapatırken "sanki herşey ters, her şey biraz garip.." diye söyleniyorum. sokaklar boş, ıssız.çamurlu arsadaki uyuz köpekler, zayıf kediler yok.güvercinler için koydukları ekmek kırıntıları kireç taşlarına dönmüş,su kapları ters çevrilmiş. yürürken ayaklarıma bakıyorum.ayakkabılarım ıslanmış ama yağmur yağmıyor. güneş ve bulutlar yok.sadece gri bir gökyüzü, rahatsız edici bir nem var.durağa gidiyorum. gene kimseler yok, arabalar yok insanlar yok. her gün beraber otobüs beklediğim türbanlı kız,yaşlı baba ve genç oğlu yok. oturuyorum, bekliyorum. kulaklığımı takıp telefonumun radyosundan ayça şen başkanı dinliyim diyorum. parazitten başka bir şey duyulmuyor, kapatıyorum. sonra her sabah bindiğim körüklü yeşil otobüs köşeden gözüküyor. yavaş yavaş gelip önümde duruyor. şöförsüz ve yolcusuz otobüsümün kapıları açılıyor. akbilimi basıyorum ben genede.kontür yok diye inliyor makina. sus diye işaret ediyorum. elimi cebime atiyorum ortası kare şeklinde delik bakır paralardan atiyorum üstüne, susuyor. ilerliyorum,bom boş otobüsde en arkanın bir önündeki herzmanki yerime oturuyorum. her sabah göz göze geldiğim balık etli kadın yok. poşetli teyze yok. gözlüklü hep terleyen amca yok. kömür gibi kokan eleman yok. 3 kişinin iriliğindeki şişko çocuk yok, yüzü Jay Leno ya benzeyen hafif toplu kızda yok. kimse yok..
kitabımı açıyorum. harfler karmakarışık hiç bir şey okuyamıyorum. bu bir rüya diyorum kendi kendime. ve sonra otobüs hareket ediyor.körüklerdeki desenlerin bizim banyodaki duş perdesinin desenleriyle aynı olduğunu farkediyorum. yollarda döne döne gidiyoruz. her durakda duruyoruz kapılar açılıyor,kapılar kapanıyor. gene kimse yok. yollar caddeler heryer sessiz,heryer boş. binaların duvarlarında,üst geçitlerde,duraklarda,ilan tabelelarında arkası dönük birinin resmi var.takım elbise var sanki üzerinde.yorgun hissediyorum birden. kafamı soğuk cama yaslıyorum, uyuyorum. uyandığımda kendimi herzaman ki durağımda inerken görüyorum.Elimde poşetim, hızlı hızlı üstgeçitin merdivenlerini çıkışımı izliyorum. ve sonra kapılar tekrar kapanıyor ,otobüs devam ediyor. önüme dönüyorum. arkada kalan ve gittikçe silikleşip kaybolan beni çokdan unutuyorum...

*biri öldüğü zaman ben onun hala bir yerlerde yaşadığını düşlerim..

18 Temmuz 2010 Pazar

imansız konseri


uzun zamandır yapmadığım bir şey yapdım. dışarı çıktım. faithless konserine gittik. aslında alakam yokda işte sırf gitmek için gitmiş oldum.içeri girmeden önce bir güzelde içtik. beynimi dışarda koyup sallana sallana içeri girdim. bütün ekstrem tipler toplanmıştı.böyle konser ortamalarında ses bazen okdar yüksek oluyorki insan kendisini herşeyin merkezi sanıyor.gürültüden kabız bile olabilirsin hatta.çevreyle bağın kesiliyor belli belirsiz görüntüler sadece,oha kıza bak, oha tipe bak oha karının götüne bak dövmeye bak saça bak falan filan fişmekan vs vs.kafan bi otarafa bi bu tarafa dönüp duruyo. ses ve görüntü bombardımanı. üstüne birde kanındaki alkol eklenince oluyorsun yılbaşı agacı gibi,evet öle. biz gittiğimizde bedük başlamıştı ama kimse sallamıyodu. bide takım giymiş o sıcakda. portakallı tekillalarımızı aldık bide onu çaktık. sonra faithless
çıktı hede höde türk usulü çoştuk. çoğu kimse eminimki doğru düzgün şarkısını bilmiyodu, ben de onlara dahilim. önümde lezbiyen bi çif kavga etti,arkamdaki apaçiler o kadar sarhoştuki yere yuvarlandılar. yanımdada biri artık ne içiyosa benim kafa iyi oldu,ne otmuş be coni. birileri yanınızda wouw diyip çoşmaya zıplamaya başlayınca sizde bi bakıyosunuzki zıplıyosunuz :) ses yükseldikçe anlamsız bir sırıtış yerleşiyo suratınıza. öle böle derken 12 olmadan bitti sonra. millet öle göt gibi kaldı. gerçi bana yetti. taşan pisuvarların önünde işemeyi bekliyen gözleri kan çanağına dönmüş milletle beraber sıramı bekledim.ondan sonra o halde 5 kişi bi takside kadıköye livaneye gittik içtik. tansiyon ilaçları ve içki karaciğeri nede güzel zorladı. bide orda bişe dikkatimi çekti o kafayla, ingiliz krolar ve onlara yavşıyan türk hatunlar.bi bildikleri var diyip geçiyorum artık,önüme bakıyorum ve biramı içiyorum. sorarlarsa konsere gittin mi gittim. havamı da atarım. çok sosyalim her ortamda varım,marjinalim ,hiç birşeyden geri kalmiyim.i am the one...
*yarın iş var,gene ve gene.sıcak,sıkıntı.öf aqyim..

2 Temmuz 2010 Cuma

çünkü ben bir apaçiyim


havalar şimdi böle bi sıcak falan oluyo ya işte ozman insan oğlu bi manikliyomuş. bir böle yalandan enerjik hissetmeler bir delilik halleri. evek banada oluyor. götüm başım hep terliyor otobüsde, iş yerinde,markete giderken.böyle sıcak olmaz olsun diyorum.o kadar yoruluyorum günde 2-3 saat anca uyuyabiliyorum.acayip acayip şeyler dinmliyorum bide üstelik seviyorum :D bi daralıyorum. sonra bazende misal hava kapalı oluyo yatakdan kalkasım gelmiyo depresifleşiyorum. bi kaç gündür fena değilim sanki. berbere gidecektim salla dedim ne gidecem,ne için kim için gidecem dedim. kime beğendirecem kendimi. koy götüne rahvan gitsin dedim. millet tatile gidiyo bize izin yok kös kös gidip gelecez,işimize gücümüze bakacaz. massive konserine giderim belki. kader kısmet işleri hep bunlar.

birazda yerel haber verelim.ocak yada şubat ayında falan sanırım bi kız arkım vardı dün msnden yazdı bi kitap vermişti bu bana,taşınıyomuş da onu alaymış.:) götümlen güldüm ilk o ne la dedim bunca zaman aklına gelmedi de şimdi mi geldi. hadi onu geç taşınmasıyla kitabın bağlantısı ne onu da anlamadım. kitap evin mihenk taşımı olcak yokse,onsuz taşınıyamıyorum olmuyor gibilerinden :D neyse oke dedim getirem nere nezman felan. işten sonra bide kediköye inecem bu sıcakda.nası olacak acaba ahanda kitabın hadi güle güle mi diycem.nabıyon ne ediyon falan derim belki.böle terkedilince birinde eşyan kalınca istemek çok boktan bişe aslında.gerçi insan elinden bişe gelmeyince aklı sıra cezalandırmak için böle bişler yapabiliyo. madem sevmedin ver sende kalan, benim olanları.yada belki de hakkaten seviyodur kitabı,ben çokdan zikinde değilimdir artık. bende kendi kafamdan kuruyom işte. gene de bir özür borçluyum heralde. şundan olmadı, bundan olmadı diyim. bana iyi davranan değilde pislik gibi davrananlar ilgimi çekiyo diyim. çünkü ben bir apaçiyim diyim. yada bişe demiyim. tişört falan bakarım, içmeye giderim. öyle...

*yarım karpuzu yedim kaşıkla,fütursuzca...